TUIK verilerine göre Avrupa’da en çok tatil yapan ülkelerden biriyiz. Dini bayramlar tatili, resmi bayram tatilleri, hafta sonu tatilleri derken , hepten tatile aşina bir toplum olmuşuz. Öyle ki bayram tatili uzayacak mı uzamayacak mı tartışması bayram günü gelmeden yaklaşık bir ay önce başlar ve yetkililer de bu durumun bilincinde olacak ki her bayram tatili yaklaştığında , tatil günlerinin uzatılıp uzatılmayacağı hususunda açıklama yapma gerekliliği hisseder. Neticesinde hep bayram tatilleri uzatılmıştır.
Sözüm ona uzatılma kararını duyan bir çok insan o andan itibaren türlü tatil planı kafasında tasarlar. Kimi için tatil evde yan gelip yatma, kimi için sıla-i rahim ziyareti yapma, kimi içinse sadece bulunduğu stresli ortamdan bir nebze ayrılma zevki düşüncesiyle uzak yerlere seyahat anlamına gelmektedir. Türlü planların tasarı halinden kurtulup eyleme geçtiği süreçte ki bu da tatilin başlangıcı sayılır ; tatil öncesi planlanan rahatlığın aksine hep bir rahat olamama, huzursuzluk , aslında bu tatilin elbet geçeceği , biteceği düşüncesi tatilin gerçekte tatil gibi geçememesine neden olmaktadır.
Hayat, işte bir tatilin uzatılıp uzatılmayacağı kadar muammadır. Öyle ki uzatılan bayram tatilleri birileri tarafından belirlenir daha sonra çürütülebilirken , insanın ömür tatili bir defasına mahsus yazılmıştır. Taslak değildir. Düzeltilemez. Ancak bize Yaradan tarafından bahşedilen dünya hayatındaki ömür tatilini sonuna kadar planlayıp kullanabiliyor muyuz?
En kritik soru , bize verilen dünyadaki tatil misali ömrü uzatmak bizim elimizde mi ?
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Nuh (as) ile kavminin kıssasını anlatırken şöyle buyurmaktadır:
«Milletine can yakıcı bir azap gelmezden önce onları uyar» diye Nuh’u milletine gönderdik. O da şöyle söyledi: «Ey Milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.» Şöyle ki, «Allah’a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin.» Günahlarınızı bağışlasın ve sizi ecel-i müsemmaya kadar ertelesin. Kuşkusuz, Allah’ın takdir ettiği vakit gelince ertelenmez, eğer bilseydiniz!» (Nuh, 71/1-4)
Ecel-i müsemma ile kast edilen insanın Allah tarafından takdir edilen ecelidir. Ayette Nuh (as), kavmini azab gelmeden önce Allah’a dönmeleri konusunda uyarmaktadır. Demek ki Allah’a dönmezlerse azab gelecek ve daha önce kendileri için takdir edilen ecele ulaşamadan yine Allah tarafından hayatlarını sona erdirilecek. Bu ve bunun gibi birçok ayetten anlaşılmaktadır ki Allah’ın emrettiği şeyler yapılmazsa Allah, insana verdiği eceli kısaltır. Yani tatil süremiz yine bizi Yaradan’ın elindedir. Eğer insan Allah’ın emirlerini tutarsa, onu razı ederse hakkında yazılmış olan ecel-i müsemmasına kadar yaşar.
Peygamberimiz bir hadislerinde “sadaka belaları def eder” buyuruyor. Sadaka vermek suretiyle Allah’ın razı olduğu işleri yapan, onun yasakladığı işlerden kaçınan dolayısıyla onun azabından da kurtulur, emin olur. Yani kendisi için belirlenmiş eceline kadar yaşamaya devam eder.
“Sadaka asıl mekanımızdan bir tatil misali gönderildiğimiz dünyada , tatil süremizin sonuna kadar kullanılmasında en etkili araçtır. ”
Yani sadaka, ömrü kısaltan davranışların aksine kişiye kendisi için biçilmiş ömrü sonuna kadar yaşama fırsatı verir.
ellerinize sağlık Serkan Hocam.. 🙂
Teşekkür ederiim sammmy 🙂